top of page

Zihnin Kıyısında

Olduğumuz Kişi mi, Gördükleri mi?
Kendimizle tanıştığımızdan bile emin değiliz. Çünkü çoğumuz, başkalarının bizi nasıl görmesini istiyorsa, öyle davranıyoruz. Jung’un “persona” dediği bu sosyal maske, hepimizin günlük yaşamında taktığı bir rol.
Ama zamanla o rol gerçek sanılabiliyor. Sosyal medya, iş hayatı, aile içinde oynadığımız roller… Hepsi birer “ben” yaratıyor. Peki içimizdeki sessiz “ben” ne zaman konuşacak?
Kendine şu soruyu sormak bile yeterli: Şu anda böyle davranmasaydım ne olurdu? Cevap, ne kadar korkutucuysa, masken o kadar ağırdır. Ve bazen en büyük cesaret, bir rolü bırakıp sahneden inmektir.
Ama zamanla o rol gerçek sanılabiliyor. Sosyal medya, iş hayatı, aile içinde oynadığımız roller… Hepsi birer “ben” yaratıyor. Peki içimizdeki sessiz “ben” ne zaman konuşacak?
Kendine şu soruyu sormak bile yeterli: Şu anda böyle davranmasaydım ne olurdu? Cevap, ne kadar korkutucuysa, masken o kadar ağırdır. Ve bazen en büyük cesaret, bir rolü bırakıp sahneden inmektir.

Neden Bu Kadar Kolay Sinirleniyoruz?
Bir anda parlıyoruz. Küçük şeyler büyüyor, insanlar tahammülsüzleşiyor. Oysa belki de mesele, sinirlenmemiz değil; neden bu kadar hızlı sinirlendiğimiz.
Duygular, bastırıldığında birikir. Tıpkı suyun bir kabı taşırması gibi, içimizde biriktirdiğimiz öfke, bir gün olmadık bir yerde taşar. Günümüz toplumunda duygular ifade edilmek yerine ya bastırılıyor ya da doğrudan saldırgan bir şekilde dışa vuruluyor. Orta yolu unuttuk: konuşmayı, anlamayı, durup düşünmeyi...
Öfke, çoğu zaman acının maskesidir. İnsan, en çok canı yandığında bağırır. Bu yüzden öfkelenen biri görürsen, önce şunu sor: Bu kişinin canı nerede yanmış olabilir?
Duygular, bastırıldığında birikir. Tıpkı suyun bir kabı taşırması gibi, içimizde biriktirdiğimiz öfke, bir gün olmadık bir yerde taşar. Günümüz toplumunda duygular ifade edilmek yerine ya bastırılıyor ya da doğrudan saldırgan bir şekilde dışa vuruluyor. Orta yolu unuttuk: konuşmayı, anlamayı, durup düşünmeyi...
Öfke, çoğu zaman acının maskesidir. İnsan, en çok canı yandığında bağırır. Bu yüzden öfkelenen biri görürsen, önce şunu sor: Bu kişinin canı nerede yanmış olabilir?

Anksiyete: İsmini Koyamadığımız Sıkıntı
İnsan bazen bir ağırlıkla uyanır. Ne tam neşesizdir, ne de açıkça mutsuz. İçini kemiren ama adını koyamadığı bir şey vardır. İşte bu his, anksiyetenin ta kendisidir. Sadece psikolojik değil; bedensel bir dil de konuşur: kalp çarpıntısı, nefes darlığı, mide sıkışması…
Anksiyete, geleceğe dair belirsiz korkuların bugüne taşmasıdır. Ama çoğu zaman somut bir nedeni yoktur. O yüzden de insan kendini “anlamsız” bir tedirginlik içinde bulur. Bu “anlamsızlık” hissi, aslında zihnin bir işareti olabilir: dur, fark et, değiştir. Çünkü anksiyete çoğu zaman bastırdığımız duyguların, görmezden geldiğimiz ihtiyaçların haykırışıdır.
Modern yaşamın hızında bu sesi susturmak kolay: yeni bir dizi, bir kahve, biraz sosyal medya… Ama asıl soru şu: Gerçekten iyi miyiz, yoksa sadece oyalıyor muyuz kendimizi?
Anksiyete, geleceğe dair belirsiz korkuların bugüne taşmasıdır. Ama çoğu zaman somut bir nedeni yoktur. O yüzden de insan kendini “anlamsız” bir tedirginlik içinde bulur. Bu “anlamsızlık” hissi, aslında zihnin bir işareti olabilir: dur, fark et, değiştir. Çünkü anksiyete çoğu zaman bastırdığımız duyguların, görmezden geldiğimiz ihtiyaçların haykırışıdır.
Modern yaşamın hızında bu sesi susturmak kolay: yeni bir dizi, bir kahve, biraz sosyal medya… Ama asıl soru şu: Gerçekten iyi miyiz, yoksa sadece oyalıyor muyuz kendimizi?

Yorgun Değil, Tükenmiş: Burnout Üzerine Notlar
Yorgunluk geçer, tükenmişlik geçmez. Yorgun insan biraz dinlenince kendine gelir; ama tükenmiş insan, dinlenmekten bile yorulur. Burnout, artık sadece iş dünyasının değil, hayatın da ortak dili. Sürekli verimli olma baskısı, başarıya endeksli ilişkiler, durduğunda bile suçluluk hissettiren bir tempo…
Burnout, yalnızca fiziksel bir bitkinlik değildir. “Neden yapıyorum?” sorusunun cevabını kaybetmek, anlamın yerine görev bilinciyle hareket etmek… İnsan makine değildir, ama makineler gibi yaşamaya zorlanınca yanar. Sessizce.
Tükenmişliği aşmak için daha çok çaba değil, daha çok farkındalık gerekir. Bazen üretmemek de bir eylemdir. Bazen hiçbir şey yapmamak, hayatta kalmanın en dürüst yoludur.
Burnout, yalnızca fiziksel bir bitkinlik değildir. “Neden yapıyorum?” sorusunun cevabını kaybetmek, anlamın yerine görev bilinciyle hareket etmek… İnsan makine değildir, ama makineler gibi yaşamaya zorlanınca yanar. Sessizce.
Tükenmişliği aşmak için daha çok çaba değil, daha çok farkındalık gerekir. Bazen üretmemek de bir eylemdir. Bazen hiçbir şey yapmamak, hayatta kalmanın en dürüst yoludur.

Bilinç ve Bilinçdışının Arasındaki İnce Çizgi
Zihin sessizdir, ama hiçbir zaman gerçekten sessiz değildir. Bilinçle düşündüğümüzü sanırız; ama kararlarımızın, arzularımızın, korkularımızın çoğu, farkında bile olmadığımız bir karanlıktan yükselir. Freud bu karanlığa “bilinçdışı” dediğinde, bir dönemi değil, insanı anlamanın yeni bir yolunu başlatıyordu.
Gün içinde verdiğimiz küçük kararlar, bazı kelimeleri yanlışlıkla söyleyişimiz, bir rüyayı sabah hatırlayamayışımız… Bunların her biri aslında içimizde bastırdıklarımızın izlerini taşır. Bilinçdışı, bastırılan arzuların mezarlığı değil; tam aksine, onların fısıltıyla konuştuğu bir odaya benzer. Ve bu odadan gelen sesler, ne kadar görmezden gelsek de bizi yönlendirir. Kimi zaman bir kararsızlıkta, kimi zaman sebepsiz bir huzursuzlukta çıkar karşımıza.
Zihin, bir ev gibidir. Üst katında yaşarız ama alt katta neler olduğunu bilmeden.
Gün içinde verdiğimiz küçük kararlar, bazı kelimeleri yanlışlıkla söyleyişimiz, bir rüyayı sabah hatırlayamayışımız… Bunların her biri aslında içimizde bastırdıklarımızın izlerini taşır. Bilinçdışı, bastırılan arzuların mezarlığı değil; tam aksine, onların fısıltıyla konuştuğu bir odaya benzer. Ve bu odadan gelen sesler, ne kadar görmezden gelsek de bizi yönlendirir. Kimi zaman bir kararsızlıkta, kimi zaman sebepsiz bir huzursuzlukta çıkar karşımıza.
Zihin, bir ev gibidir. Üst katında yaşarız ama alt katta neler olduğunu bilmeden.
Psikolojinin Öncü İsimleri

Sigmund Freud
Psikanalizin Babası
Avusturyalı nörolog Sigmund Freud, insan zihninin derinliklerine inen ilk psikologlardan biridir. Viyana'da yetişti, tıp eğitimi aldı ve kariyerinin erken dönemlerinde sinir hastalıkları üzerine çalıştı. Ancak onu asıl önemli kılan, psikanaliz adını verdiği devrimsel kuramdır. Freud, insan davranışlarının büyük bir kısmının bilinçdışı süreçler tarafından yönlendirildiğini savundu. Rüyaları analiz ederek zihinsel çatışmaları anlamaya çalıştı, çocukluk deneyimlerinin kişilik gelişimindeki rolünü vurguladı. "İd", "ego" ve "süper ego" gibi yapılarla zihinsel işleyişe dair karmaşık ama etkili bir sistem kurdu. Psikolojiye yeni bir dil, yeni bir yöntem ve insan ruhuna yeni bir bakış kazandırdı. Eleştirildi, dışlandı ama asla göz ardı edilemedi.
Avusturyalı nörolog Sigmund Freud, insan zihninin derinliklerine inen ilk psikologlardan biridir. Viyana'da yetişti, tıp eğitimi aldı ve kariyerinin erken dönemlerinde sinir hastalıkları üzerine çalıştı. Ancak onu asıl önemli kılan, psikanaliz adını verdiği devrimsel kuramdır. Freud, insan davranışlarının büyük bir kısmının bilinçdışı süreçler tarafından yönlendirildiğini savundu. Rüyaları analiz ederek zihinsel çatışmaları anlamaya çalıştı, çocukluk deneyimlerinin kişilik gelişimindeki rolünü vurguladı. "İd", "ego" ve "süper ego" gibi yapılarla zihinsel işleyişe dair karmaşık ama etkili bir sistem kurdu. Psikolojiye yeni bir dil, yeni bir yöntem ve insan ruhuna yeni bir bakış kazandırdı. Eleştirildi, dışlandı ama asla göz ardı edilemedi.

Carl Gustav Jung
Analitik Psikolojinin Kurucusu
Freud’un öğrencisi olarak başladığı serüven, zamanla onu kendi yolunu çizmeye itti. Carl Jung, İsviçreli bir psikiyatrist olarak sadece bireyin değil, insanlığın ortak bilinçdışı dünyasıyla ilgilenmeye başladı. "Kolektif bilinçdışı", "arketipler", "persona", "gölge" ve "anima/animus" gibi kavramlar geliştirdi. Ona göre rüyalar yalnızca bastırılmış arzular değil, aynı zamanda insanlığın ortak sembolleriyle dolu bilinçdışı mesajlardı. Doğu felsefesi, mitoloji, simgeler ve ruhsal dönüşüm süreçlerine ilgisi, psikolojiyi sadece bir bilim değil, aynı zamanda bir anlam arayışı haline getirdi. Freud’un cinsellik merkezli yaklaşımına karşılık, Jung bireysel olgunlaşmayı ve bütünleşmeyi öne çıkardı. Modern psikolojide spiritüel ve arketipsel yaklaşımların öncüsüdür.
Freud’un öğrencisi olarak başladığı serüven, zamanla onu kendi yolunu çizmeye itti. Carl Jung, İsviçreli bir psikiyatrist olarak sadece bireyin değil, insanlığın ortak bilinçdışı dünyasıyla ilgilenmeye başladı. "Kolektif bilinçdışı", "arketipler", "persona", "gölge" ve "anima/animus" gibi kavramlar geliştirdi. Ona göre rüyalar yalnızca bastırılmış arzular değil, aynı zamanda insanlığın ortak sembolleriyle dolu bilinçdışı mesajlardı. Doğu felsefesi, mitoloji, simgeler ve ruhsal dönüşüm süreçlerine ilgisi, psikolojiyi sadece bir bilim değil, aynı zamanda bir anlam arayışı haline getirdi. Freud’un cinsellik merkezli yaklaşımına karşılık, Jung bireysel olgunlaşmayı ve bütünleşmeyi öne çıkardı. Modern psikolojide spiritüel ve arketipsel yaklaşımların öncüsüdür.

B. F. Skinner
Davranışçılığın Radikal Temsilcisi
Amerikalı psikolog Burrhus Frederic Skinner, insan davranışlarını anlamak için içsel düşünceler yerine, gözlemlenebilir dışsal tepkilere odaklandı. Davranışçılık ekolünün en etkili isimlerinden biri olarak, "edimsel koşullanma" (operant conditioning) kavramını geliştirdi. Ona göre davranış, ödül ve ceza sistemleriyle şekilleniyordu. "Skinner Kutusu" adı verilen deney düzeneğiyle hayvan davranışlarını kontrol edip gözlemledi. Eğitimden reklama, terapi yaklaşımlarından insan yönetimine kadar pek çok alanda etkili oldu. İnsan özgürlüğüne dair sorgulayıcı düşünceleriyle, "özgür irade" fikrine karşı çıktı. Eleştirildi ama davranış bilimlerinin pratik etkisini asla yadsınamaz hale getirdi.
Amerikalı psikolog Burrhus Frederic Skinner, insan davranışlarını anlamak için içsel düşünceler yerine, gözlemlenebilir dışsal tepkilere odaklandı. Davranışçılık ekolünün en etkili isimlerinden biri olarak, "edimsel koşullanma" (operant conditioning) kavramını geliştirdi. Ona göre davranış, ödül ve ceza sistemleriyle şekilleniyordu. "Skinner Kutusu" adı verilen deney düzeneğiyle hayvan davranışlarını kontrol edip gözlemledi. Eğitimden reklama, terapi yaklaşımlarından insan yönetimine kadar pek çok alanda etkili oldu. İnsan özgürlüğüne dair sorgulayıcı düşünceleriyle, "özgür irade" fikrine karşı çıktı. Eleştirildi ama davranış bilimlerinin pratik etkisini asla yadsınamaz hale getirdi.

Jean Piaget
Bilişsel Gelişim Kuramının Öncüsü
İsviçreli psikolog Jean Piaget, çocukların dünyayı nasıl algıladığını inceleyerek psikolojiye yepyeni bir soluk getirdi. Uzun yıllar çocuklarla çalıştı ve onların bilişsel gelişim süreçlerini sistemli şekilde inceledi. Ona göre çocuklar küçük yetişkinler değil, kendilerine özgü düşünce yapıları olan bireylerdi. Piaget, çocukların zihinsel gelişimini dört ana evreye ayırdı: duyusal-motor, işlem öncesi, somut işlemler ve soyut işlemler dönemi. Bu kuram eğitim biliminden psikoterapiye kadar birçok alanda devrim etkisi yarattı. Gelişim psikolojisinin yapıtaşlarını döşedi ve bilişsel yapının çevreyle etkileşim içinde inşa edildiğini gösterdi.
İsviçreli psikolog Jean Piaget, çocukların dünyayı nasıl algıladığını inceleyerek psikolojiye yepyeni bir soluk getirdi. Uzun yıllar çocuklarla çalıştı ve onların bilişsel gelişim süreçlerini sistemli şekilde inceledi. Ona göre çocuklar küçük yetişkinler değil, kendilerine özgü düşünce yapıları olan bireylerdi. Piaget, çocukların zihinsel gelişimini dört ana evreye ayırdı: duyusal-motor, işlem öncesi, somut işlemler ve soyut işlemler dönemi. Bu kuram eğitim biliminden psikoterapiye kadar birçok alanda devrim etkisi yarattı. Gelişim psikolojisinin yapıtaşlarını döşedi ve bilişsel yapının çevreyle etkileşim içinde inşa edildiğini gösterdi.

Viktor Frankl
İnsanın Anlam Arayışı ve Logoterapi
Avusturyalı bir psikiyatrist olan Viktor Frankl, hayatının en karanlık dönemini Nazi toplama kamplarında geçirdi. Auschwitz ve Dachau kamplarındaki deneyimlerini, insanın en umutsuz anlarda bile yaşamına anlam katabileceği fikriyle birleştirdi. Bu deneyimler sonucunda geliştirdiği "logoterapi", bireyin psikolojik sorunlarının merkezinde anlam yitimini görür. Frankl’a göre insan, acı çekse bile anlam bulduğu sürece ayakta kalabilir. Ünlü kitabı İnsanın Anlam Arayışı, hem bir otobiyografi hem de derin bir psikolojik manifestodur. Onun yaklaşımı, psikoterapiye varoluşsal bir boyut kazandırmış, insan ruhunun derinliklerine umutla bakmayı öğretmiştir.
Avusturyalı bir psikiyatrist olan Viktor Frankl, hayatının en karanlık dönemini Nazi toplama kamplarında geçirdi. Auschwitz ve Dachau kamplarındaki deneyimlerini, insanın en umutsuz anlarda bile yaşamına anlam katabileceği fikriyle birleştirdi. Bu deneyimler sonucunda geliştirdiği "logoterapi", bireyin psikolojik sorunlarının merkezinde anlam yitimini görür. Frankl’a göre insan, acı çekse bile anlam bulduğu sürece ayakta kalabilir. Ünlü kitabı İnsanın Anlam Arayışı, hem bir otobiyografi hem de derin bir psikolojik manifestodur. Onun yaklaşımı, psikoterapiye varoluşsal bir boyut kazandırmış, insan ruhunun derinliklerine umutla bakmayı öğretmiştir.
bottom of page